Günümüz insanını sık kullandığı bir sözcük var: "Sıkıldım." Eskilere sorarsanız sıkılmak nedir, can sıkıntısı nedir bilmezler. Hatta insanın canı niye sıkılır ki, derler. Can sıkıntısı acaba yapacak çok şey olduğundan birine karar verememekten mi kaynaklanıyor?
Özellikle kadınlar. Hele evli olanlar… Hafta sonu gelmeyegörsün, hemen bütün kadınlar eşlerine, bir haftadır çok sıkıldım, cümlesini yapıştırıveriyorlar. Ardından diğer cümle: E, bir yerlere gitmeyecek miyiz? Hoş, gidilen yerde de sıkılırlar ya.
Evliler böyle de bekar kadınlar farklı mı? Onlar da aynı. Üstelik evli kadınlara göre çok daha fazla olanakları var. Evli kadınlar, ben senin gibi bekar olacaktım neler yapmazdım, der. Sanki dünyaya evli doğmuşlar gibi. Bekarlar da, ay evli olunca insanın canı mı sıkılır, derler. Gören de kırk kez evlenip boşanmış zanneder. Demek ki birbirlerini anlamaktan uzaklar.
Bu can sıkıntısı belasının temel nedeni öncelikle boşluktur. Yani yapacak hiçbir şeyiniz yoksa sıkılırsınız, size hak veriyorum. Ama hobileri olan, uğraşları olan, sürekli yaptığı işi olanlar ve bu yaptıklarından keyif alanlar asla sıkılmazlar. Söz gelimi kitap okuyor musunuz? Kitabın sizden alamayacağı can sıkıntısı yoktur. Yürüyüş yapıyor musunuz? Hiçbir gerginliğiniz kalmaz.
Ben derim ki bir el kitabı hazırlayın. Onun içine sizi, yaptığınızda mutlu eden, sıkıntılarınızdan kurtaran ne varsa yazın. Sonra bu el kitabınızda haftanın yedi gününü belirleyip yazın. O yedi güne sizin için uygun olan yapmak istediklerinizden birini yazın ve böylece her günü doldurmaya çalışın. Her günü doldurursam işlerimi kim yapacak diyorsanız, birkaç gününüzü ayırın. Diyelim dört gün ayırdınız, dört farklı uğraş alanınız için. Her birine yeniden sıra gelmesi için dört hafta geçecek. Bu bir ay demektir. Sanırım bu sizi bütün can sıkıntısından kurtarır. Ama yılın on iki ayı sıkılıyorum diyorsanız, size önerim mutlaka bir doktora görünmenizdir.
Keyifli haftalar diliyorum.
Facebook Yorum
Yorum Yazın