Doğal peyzajı ve kaya resimleri ile binlerce yıllık uygarlıkların izini taşıyan Latmos’ta yer alan ve antik dönemlerden bu yana zeytin işçiliği yapılan 2 yerleşim yerinde bulunan evler her geçen yıl harabeye dönüyor.
Önemli kaya resimleri ile tarih öncesi dönemlere ev sahipliği yaptığı bilinen Latmos’ta yıllardır brokoli görünümlü çam ağaçlarından elde edilen künarın yanı sıra zeytincilik de önemli geçim kaynakları arasında yer alıyor. Bölgenin antik dönemlerden bu yana önemli zeytin işçiliği yapıldığı bilinen 2 yerleşim yerinde bulunan evler ise günümüzde harabe dönüyor. Büyük olanında 42, küçük olanında ise 19 ise hanenin bulunduğu yerleşim yerlerinde yaşayan sayısının azalması sebebiyle bölgede bulunan evler ise yok olmanın eşiğine geldi.
Aydın’ın doğal güzelliklerinin korunması adına önemli çalışmalar gerçekleştiren Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) ise “Ölmez ağaç zeytin” sloganıyla Latmos’ta inceleme gezisi gerçekleştirdi. Bölgenin önemli sembollerinden olan taş evlerin ve zeytinciliğin yok olmaya başladığına dikkat çekilen gezi ile ilgili açıklamalarda bulunan EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü; “Latmos Dağları’nda, salma hayvancılığın ve arıcılığın yaygın olarak yapıldığı, doğuya doğru gidildiğinde künar elde edilen brokoli görünümlü fıstık çamı ormanlarıyla dolu olduğu görülür. Batıya doğru uzanan coğrafyada ise ölmez ağaç zeytinin bölge insanının ekonomisine büyük güç kattığı görülmektedir. Çalışma alanlarımız içinde bulunan coğrafyanın doğal ve kültürel kaynak değerlerini ve bu zenginliklere olan tehditleri yerinde görmek, yerel halktan geçmişten günümüze geleneksel yaşantılarındaki değişimleri ve sorunlarını dinlemek için, fıstık çamı ormanlarından, zeytin ormanlarına uzanan bir etkinlik gerçekleştirdik. Yemyeşil fıstık çamı ormanlarının içinden geçerek, maden ocakları tarafından geri dönülmez biçimde tahrip edilen doğal peyzajın üzücü görüntülerini izleyerek Taşköprü Vadisi’ne indik. Zeytin temalı yaptığımız bu etkinlikte, antik dönemden beri zeytin işçiliğinin yapıldığı 2 yerleşimde incelemelerde bulunduk. Bir dönemde büyük olanında 42, küçük olanın da 19 konutun bulunduğu eski zeytin yerleşimlerinde, günümüzde birçok evin çöküntüye uğradığını gördük. Geçmiş yıllarda zeytin zamanında kışlak olarak ve 5-6 ay kullanılan evlerden sadece bir kaçının kullanıldığını, diğer evlerin her geçen yıl harabeye dönüştüğünü gözlemledik. Henüz yolların yapılmadığı dönemlerde, tüm zeytin emekçilerinin kışlaklarda kaldığını, zeytinlerini toplayarak gümelere doldurduklarını, daha sonra aylarca devam eden ayakyağı işçiliğinin zorluklarını, kadınların dizlerinde oluşturduğu sorunları hala aynı geleneksel işçiliği devam ettiren Ayşe-İhsan Garagöz’ün ağzından dinledik” dedi.
“Bu coğrafyanın korunması için mutlaka el atılmalı”
Bölgenin, Neolitik Dönem’den günümüze kadar yaşam izlerinin görüldüğü adeta bir açık hava müzesini andıran zeytin coğrafyası olduğuna dikkat çeken Sürücü; “Bizlerin yürümekte zorluk çektiği coğrafyada yediden yetmişe tüm zeytin emekçilerinin engebeli kayalıklar arasında birbirlerine yardım ederek nasıl zeytin topladıklarını yerinde gördük. Bölgenin ne kadar zengin bir kültürü olduğunu sadece yakın dönemden değil, aynı coğrafyanın geçmiş dönem uygarlıkları tarafından da kullanıldığını, antik döneme ait zeytin işliklerinden, pınarlarından, kaya mezarlarından, antik döşeme yollarından ve duvarlara yansıttıkları işaretlerden anlamaktayız. Hiçbir kazı çalışması yapılmadan bile geçmişten günümüze tüm yaşam izlerini bizlere sunan coğrafyanın güzelliklerini yerinde gördük. Neolitik Dönem insanlarının yaşadığı mağaranın güzelliklerini keşfettik. Birçok yeri bozulmuş olsa da yer yer sağlam kalan binlerce yıllık antik döşeme yollarından yürüdük. Antik dönem insanlarının, Osmanlı Dönemi’nde ki kervanların geçerken dinlendikleri, susuzluklarını giderdiği pınarların hala akan sularından içtik. İçinde yaşam olmadığından her geçen yıl biraz daha çöken, geçmişin nice anılarının geçtiği, ocaklarının tüttüğü ve hepsinin tarihi bir eser gibi durduğu bu taş evlerin bir gün yok olacağını düşünerek üzüldük. Neolitik Dönem’den günümüze kadar yaşam izlerinin görüldüğü adeta bir açık hava müzesini andıran başka bir zeytin coğrafyası var mıdır, bilmiyoruz ama bu bölgeye Kültür ve Turizm Bakanlığı mutlaka el atmalıdır. Tarihi bir değeri olan ve zeytin kültürünü geçmişten günümüze yaşatan bu coğrafyanın, insanlarıyla birlikte bütüncül bir şekilde korunması ve yaşatılması gerektiğini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Yorum Yazın